100 BİN TL 2020'DE GERİ ÖDEME YOK! TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu açıklamasında "TOBB Nefes Kredisini bugün itibarıyla devreye alıyoruz. İşletmelere 6 milyar liranın üzerinde kredi imkanı sağlanacak. Nefes Kredisi faiz yüzde 7,50 olacak. Bir üyemiz azami 100 bin lira kredi kullanabilecek.
Buncayıl düşünmeden sayısız nefes alıp verdik. Aslında her nefeste bir pinçik yıldız tozu yuttuğumuzu ancak serbest dalış için nefesimizi ciğerlerimize hapsedince gördük. Bir hortum gibi etraftaki bütün yıldız tozlarını dev bir girdapla içimize çekmeyi bize hocamız Memo öğretti.
Bir telefon kadar uzağınızdayız! 0 242 322 60 55 Antalya Vize Danışmanlık 2013 Yılından bu yana antalya’dan vizelerinizi alıyoruz.Antalya vize ile başvurular %98 gibi büyük bir olasılıkla onaylanır.
İnsanlar uyurken neden bu kadar yüksek sesle nefes alıyor? Minnesota'daki Mayo Clinic'te göğüs hastalıkları uzmanı ve uyku tıbbı uzmanı olan Dr. Timothy Morgenthaler, nefes aldığınızda çıkan sesin - ister uyanık ister uykuda olsun - solunum tüpünden geçen havanın titreşiminden kaynaklandığını söyledi.
16Mar.2017 - Motto Eğitim Bilişim tarafından projelendirilen ve yapımı gerçekleştirilen Mavi Yunus Deneyelim Öğrenelim Projesi'nden Yağmur Yağdıralım animasyonu.
Fast Money. Geçtiğimiz günlerde çeşitli ülkelerden toplanan 265 plastik ambalajlı şişe suyu markasının yüzde 90’ında plastik parçacıkları tespit edildiği açıklanmıştı. Yapılan laboratuvar testlerinde bir litre sudaki plastik parçacığı sayısının ortalama 325 olduğu belirlenmişti. Sorun sadece plastik ambalajlı sularda değil. Bir araştırma ekibi geçen yıl dünya genelinde çeşitli ülkelerden toplanan çeşme suyu örneklerinde benzeri bir çalışma yapmış ve örneklerin yüzde 83’ünün plastik parçacıkları içerdiğini tespit etmişti. Plastik ambalajlı şişe sularının çeşme sularına kıyasla iki katı daha çok plastik parçacığı içerdiği de belirlendi. “Plastik parçacıkları sadece sularda mı var”, “Suların plastik parçacıkları ile kirlenmesi ne gibi sorunlara yol açabilir”, “Bünyemize giren plastik parçaları sağlık sorununa yol açar mı” sorularına yanıtlar aramadan önce dünya genelinde ne kadar plastik kullanıldığına bir bakalım. Plastikler ham petrolün işlenmesi ile elde edilen organik polimerler. Yan yana dizilmiş birimlerden oluşan yapıya Yunanca “çok parçalı” anlamına gelen polimer adı verilir. Plastik malzemelerin kullanımı günümüzde ne kadar yaygın olsa da plastiklerin gündelik hayatımıza girişi 1940’lı yıllardan sonra olmuştur. Otomotiv, inşaat ve elektronik sektöründe kullanılan pek çok ürünün bileşiminde plastik var. Plastikler kozmetik sektöründe de kullanılıyor. Çeşitli kozmetik ürünlerin bileşiminde çok küçük, gözle görülmesi zor plastik parçacıkları var. Örneğin sürtünmeyi artırsın ve böylece dişlerimiz daha beyaz görünsün diye diş macunlarına mikroplastik parçaları katılıyor. Plastik malzeme üretimi dünya genelinde son 60 yıl içinde 560 kat arttı. Her yıl en az 300 milyon ton plastik malzeme üretiliyor. Bu miktarın yüzde 2’sinin 8 milyon ton deniz ve okyanuslara karıştığı tahmin ediliyor. Karıştıktan sonra ne oluyor sorusunu evde yapılabilecek basit bir kimya deneyi ile görünür kılmak mümkün. Evde kimya deneyi Plastik güneş ışığı ve oksijenin varlığında ya da denizdeki dalgaların oluşturduğu çalkantılı ortamda parçalanan, yani polimerik yapısı daha küçük birimlere ayrılan bir malzeme. Ne kadar kırılgan ve dağılabilir bir malzeme olduğunu evde yapılacak basit bir testle görmek mümkün. Bir naylon poşet evin iyi güneş alan bir köşesine koyularak birkaç ay bekletilmeli. Bu süre içinde poşetin giderek yumuşaklığını ve esnekliğini kaybederek gevrekleştiği görülebilir. Bir süre sonra ele alındığında ise un ufak olup dağılacaktır. Evde basit bir deneyle gözlemleyebileceğimiz bu parçalanma süreci sularda da gerçekleşiyor ve ortaya mikroplastikler çıkıyor. Mikroplastikler Çapı 5 milimetreden küçük plastik parçacıklarına mikroplastik adı veriliyor. Sularda bulunan mikroplastikler doğrudan kozmetik ürünlerden ya da sulara karışan plastik malzemelerin zamanla parçalanması sonucu açığa çıkıyor. Parçalanma süreci sürekli daha küçük boyuttaki parçacıklar üretiyor; öyle ki parçalanmanın gözle görülmesi güç mikroskobik büyüklükteki parçacıklara hatta atomik boyutlara kadar süreceği de belirtiliyor. Örneğin Polistiren esaslı mikroplastikler 50-100 nanometre nanometre bir milimetrenin milyonda biridir gibi atomik boyutlara kadar parçalanabiliyor. Bu parçacıklar atık sular ya da nehirler vasıtasıyla deniz ve okyanuslara karışıyor. Okyanus akıntıları ile de yavaş yavaş her yere taşınıyor. Öyle ki, insan nüfusunun çok az olduğu kutuplarda bile kalıntıları var Gıdalarda mikroplastik var mı? “İçme sularında mikroplastik parçacıkları varsa yediğimiz gıdalarda da mikroplastik parçacıkları var mı”, “Sağlık açısından bir sorun yaratıyor mu” gibi sorular akla gelecek doğal olarak. Yediğimiz gıdalarda da mikroplastik parçacıkları var. Denizler ve okyanuslarda yaşayan canlılar sudaki mikroplastik parçacıklarını soludukları suyla ya da yedikleri besinlerle birlikte bünyelerine alıyor. Dolayısıyla bu mikroskobik parçacıklar besin zincirine dâhil oluyor. Mikroplastiklerin sağlık açısından oluşturduğu önemli sorun da burada başlıyor. “Hangi sağlık sorunlarına yol açıyor”, sorusunun yanıtına geçmeden önce mikroplastiklerin can sıkıcı kimyasal özelliklerinden birine dikkat çekmeliyiz. Toksik kimyasal süngeri Mikroplastik parçacıkları deniz ve okyanuslarda bulunan çeşitli toksik kimyasalları bir sünger gibi bünyelerine çekiyor. Kimya diline bu olaya “absorbe etme” adı verilir. Toksik kimyasallar da nereden çıktı diye düşünmeyelim. Dünya genelinde açığa çıkardığımız toksik atıkların bir kısmını yine deniz ve okyanuslara boşaltıyoruz. Deniz ve okyanuslarda yaşayan canlılar bu toksik kimyasal maddeleri bünyelerine alıyor ve besin zincirinin üst katmanlarına doğru çıktıkça toksik kimyasal maddelerin canlılardaki birikim miktarı da artıyor. Yani planktonlardan başlayan ve besin zincirinin en tepesinde yer alan bir avcı balığa uzanan süreç içinde toksik kimyasal maddelerin canlılardaki miktarı sürekli artıyor. Planktonlarda daha az miktarda toksik kimyasal madde bulunurken, avcı balıkların ve deniz suyunu sürekli filtreleyerek besinlerini temin eden kabuklu deniz canlılarının bünyelerinde daha çok toksik kimyasal madde bulunuyor. Mikroplastiklere bağlanan toksik kimyasalların başında DDT, poliklorlu bifeniller, organik klorlu bazı pestisitler, alevlenmeyi geciktirici bromlu bileşikler, fitalatlar, alkil fenol bileşikleri ve bazı ağır metaller geliyor. Yapılan bazı çalışmalar mikroplastiklerdeki toksik kimyasal madde miktarının deniz suyundaki miktarın milyon katına kadar ulaşabileceğini gösteriyor. Pek çok tehlikeli kimyasalı absorbe eden plastik parçacıkları onları solunum ya da beslenme yolu ile bünyelerine alan deniz canlılarına ve onları yemek suretiyle de biz insanların bedenine girmiş oluyor. Bünyemize ne kadar mikroplastik alıyoruz? Başta martılar olmak üzere deniz kuşları, balıklar ve kabuklu canlıların sindirim sistemlerinde mikroplastik parçacıkları tespit edildi. İnsanlar da mikroplastik içeren gıda ürünlerini yemek suretiyle bünyelerine mikroplastik alıyorlar. 2017 yılında yapılan bir çalışmaya göre Avrupalılar her yıl yedikleri gıdalar vasıtasıyla bünyelerine 11 bin mikroplastik parçası alıyor. Alınan parçaların yüzde 99’u sindirim sisteminden geçtikten sonra dışarı atılıyor; ancak yüzde 1’inin vücut tarafından absorbe edildiği tahmin ediliyor. Üstelik bu rakamlara sular vasıtasıyla alınan mikroplastikler dahil değil. Mikroplastiklerin ne gibi sağlık sorunlarına yol açtıklarını henüz bilmiyoruz. Ama bazı tahminlerimiz var. Her yıl deniz ve okyanuslara atılan plastik materyaller nedeniyle deniz suyundaki mikroplastik miktarı da sürekli artıyor. Bu, hem deniz canlıları ve hem de insanlar için zaman içinde açığa çıkan sağlık sorunları da artacak anlamına gelir. İki olgunun yan yana gelmesi ise meseleyi zamanla çok ciddi bir halk sağlığı sorunu haline getirecek. Bunlardan ilki mikroplastik parçacıkları tarafından absorbe edilen toksik kimyasalların bebek ve çocuklarda hormonal sistem bozuklularına yol açan en önemli kimyasal maddeler olması. İkincisi ise mikroplastik kirliliğinin dünya genelinde gözleniyor olması. Dolayısıyla önümüzdeki yıllarda bu sorunun daha çok gündeme geleceği kesindir. Gidişat nereye doğru? Her yıl doğaya milyonlarca ton plastik atık saçmak ve bu atıklar denizlere ya da okyanuslara taşınarak gözümüzün önünden kalktığında atık sorununu çözdüğümüzü, bu maddelerin bütünüyle yok olduklarını düşünmek hiç de akıllıca değil. Mikroplastik parçacıklarını sudan ayrıştıracak ya da temizleyecek bir teknolojiye sahip değiliz. Böyle bir teknoloji geliştirilebilse bile küçük ölçekli olacaktır; dolayısıyla dünya denizlerini nasıl temizleyebileceğimiz konusunda en küçük bir fikrimiz yok. Muhtemelen hiçbir zaman da olmayacak. Neden diye merak edenlere şunu söyleyebilirim Mikserden geçirilmiş mercimek çorbasını tekrar taneli haline dönüştürmek olanaklı değildir. Bir tarafta ciddi sağlık sorunları açığa çıkaracak böyle bir süreç yaşanırken diğer taraftan önümüzdeki 30 yıl içinde plastik üretiminin 125 kat artacağı ve 33 milyar tona çıkacağı tahmin ediliyor. Bu artışın bütün canlı türleri için bir facia doğuracağını söylemeye bile gerek yok sanırım. Doğadaki bütün canlıların yaşamı birbirine bağlı; diğer canlılar için zararlı olan insan için de zararlı. Ne yapabiliriz? Plastik kullanımını azaltacak önlemler almak gerekli. Kozmetik ürünlerde mikroplastik kullanımı derhal yasaklanmalı. Mikroplastik içeren ürünler satın alınmamalı. Mikroplastik kalıntılarının sulardaki varlığının dikkatle izlenmesi gerekiyor. Sağlık Bakanlığı bu konudaki çalışmaları yapmakla sorumlu kurumdur. Plastik kullanımı bireysel olarak azaltılabilir ya da bütünüyle ortadan kaldırılabilir. Ancak temel mesele endüstriyel olarak üretilen binlerce üründe plastik kullanımını nasıl azaltabileceğimiz ve açığa çıkan atıkların sulara karışmasını nasıl önleyebileceğimiz noktasında yatıyor. Bu meseleye işe yarar bir yanıt üretebilmekse bir yurttaş olarak içinde yaşadığımız siyasal süreçlere müdahil olmayı zorunlu kılıyor. Meselelerin çözümü uzmanlara bırakılmamalı. Akademik jargonla anlaşılmaz kılınmış, uzmanlık alanlarına hapsolmuş meseleleri kamusal dile tercüme ederek anlaşılır kılmak, görünürlüğünü artırarak tartışılabilir kılınmasını sağlamaksa uzmanların asli görevlerinden biri. En azından bunlar yapılabilir ve bu kısa yazıda da ancak bu kadarı söylenebilir. BŞ/HK
varmış böyle bir kavram. arkadaşımdan duyduğumda önce dalga geçtim içimden, usturuplu kafaya alma cümleleri bulsaydım söyleyecektim de önce dinleyeyim dedim... gözümün önünde adamın birinin yanında yürüyüp, sürekli "yine yanlış nefes aldınız ahmet bey" diye uyaran bir kimlik oluştudoğru nefes alamıyormuşuz, nefesimizi diyaframda bırakıyormuşuz. iyi nefes alınca tüm organlara sağlıklı nefes gidiyormuş. deney de yaptı, ben yarım nefes alıyormuşum mesela. koçlar doğru nefes almayı öğretiyorlarmış insana. buraya kadar mantıklı geldi. nefes alarak bir çok sorunu halledebileceğimizden, çakradan, reikiden filan bahsedince ben koptum. taradım şöyle bir yazı buldum. tamamıyla alıntıdır -neden nefes koçluk eğitimi almalıyım? gectigimiz senelerde çok geniş bir alanda yogun ve alternatifsiz olarak kullanılan nefes çalismalarini nefes atolyesi programlari olarak basladiktan sonra gelen talepleri karsilayamaz hale geldik. artan ihtiyacı karşılamak için kurumlaşmaya ve nefes egitimcisi yetistirerek talebini karsilamaya yönelik olarak nefes egitimcisi programları olusturduk. ozellikle buyuk sehirlerde başlattığım nefes kocluk egitimi programlarinı ihtiyaca ve talebe uygun olarak diger sehirlerde nefes kocluk egitimlerini ve buna bagli olarak nefes atolyelerini genisletmek istiyoruz. egitimi basari ile tamamlayanlarin calismalarini sertifika ile degerlendiriyor ve nefes kocu asistanligi imkâni sunarak profesyonel nefes egitimcisi sayisini yeterli seviyeye getirmeye hayat oldugunu bilenlerin, hayat felsefelerini meslekleri haline getirebilmelerini saglayacak bu egitim programi; sarkicilik, konusma egitimi, saglik, spor, bilincalti sagilimi, dikkat, gevseme, hipnoz, manyetik sifa, farkindalik, kisisel gelisim ve daha bircok konuyu gibi sadece paylasima actiginiz seyi buyutebilir ve cogaltabilirsiniz. bu yuzden edinilen bilginin kaybolmamasi icin paylasima acilmasi, tekrarlanarak tazelenmesi ve devamli yenilenmesi gerekir. bunu yapmanin en iyi yolu bilginin ogreticisi olmaktir. siz nefes kocluk egitimine basladiginizda nefes egitimi ve yaşam koçluğu eğitmenliğine adim atmis kocluk egitimini bitirdikten sonra nefes atolyelerine katilarak ve yardimci kocluklar yaparak bilgi ve gorgunuzu artirmaya da devam ediyorsunuz. yeterli bir seviye oluşturduğunuzda beraberce karar vererek oncelikle kendi cevremize veya kendi olusturdugumuz calisma gruplarina nefes tanitim seminer ve workshoplari hazirliyoruz. daha sonra nefes kullanimi ile kisilere bireysel danismanlik yapmaya ve daha sonraki sureclerde de nefes atolyeleri duzenlemeye basliyorsunuz. nefes konusu disaridan bakinca fark edilmeyecek kadar genis ve kapsamlidir. nefes kocluk egitimlerine katilanlarin kendi bilgi birikimi, egitimleri ve istekleri dogrultusunda belirli konularda uzmanlasmalari uygundur. cocuk nefes egitimi, ogrenme zorluklari, psikolojik rahatsizliklarda nefes kullanimi, nefes alma zorluklari, meditasyon, yoga ve farkindalik konularinda, manyetik sifada, enerji kullaniminda, duyular disi gelisimde, sporda, stres yonetiminde, kekemelik ve davranis bozukluklarinda, irade artiriminda, bilincalti sagiliminda, beden sagligi, guzellik, zayiflama, botoks ve detoks etkileri olusturma, cinsel sorunlar, dolasim sorunlari, hamile egitimi vs.. konularda ilgili meslek sahibi dostlarimin nefes konusunu kendi uzmanlik alanlarinda gelistirmelerini ve ortaya cikartacaklari bilgiyi paylasima acmalarini arzu alıntıdır - dünya gözüyle bir adediyle tanışma şerefine nail oldum. tam tahmin ettiğim gibi bir parazit türünü andıran özellikleri vardı. tüm koçlar aynı okka değildir elbette ama ben kanlı canlı örnek üzerinden gideyim. açılışı, ne idüğü belirsiz her para emme yönteminde olduğu gibi, nedeni, dayanağı ya da nasılı belirtilmeyen birtakım önkabullerle yapıyoruz hiçbir şey tesadüf eseri değil değil evet, sen tasarladın. nefes koçuyla o gün o noktada karşılaşmış olmamız evrensel bir mesaj da komik olduğu için diyemedi herhalde bir nedene dayanıyor bacağıma dayanan cüzdana. uzatmayayım, lafı tabii ki yanlış nefes aldığımıza getirdi hepimiz yapıyoruz ama özellikle benim alnımda yazıyor. sonra da hiç düşünme al, ben de evimde aynısını kullanıyorumcu esnaf usülü, kabusa dönmüş hayatından çıkış reçetesi olarak nefes mevzusunu gösterdi. bence benim hayatım kabus değil ama önemi yok, birazdan ne kadar siktiri boktan bir kabusu yaşadığımı kanıtlamaya çalışacak koçum benim. birtakım sohbet, laf lafı açıyor kılıklı sorularla bir hassas nokta tespit etmeye çalışıyor. iş hayatında bir arıza, kişisel bir problem, fiziksel bir sıkıntı, ebeveyn, kardeş, akraba, arkadaş, esnaf, sanatkâr, konfederasyon, disk, otomatik vitesli araba kullananlara saran düz vites takıntılılar cemiyeti ile ilgili herhangi bir olumsuzluk, soru işareti, tasa, kaygı. skala çok geniş, yeter ki bir delik bulsun, sivrisineklerin iş üstünde çakozlanmamak için zerk ettikleri uyuşturucuyu bacakla cüzdan arasına şu hassas bir nokta bulununca bazı insanlar, güven telkin eden başka bazı insanların önerilerine açık olabiliyorlar. sıkıntılarına ucundan uyduruk kaydırık da olsa, uzak doğu mistisizmi çıkışlı tabii ki felsefi alt yapısı da olan birkaç cümleyle dokunup çözüm getirebileceğiniz umudunu yedirirseniz haydi haydi tav olacak tonla insan var. bunların sayesinde dolandırıcılık diye bir sektör oluştu zaten. çok insanca, herkesin zayıf anı, zaafları vardır. insanca olmayan, bunları paraya tahvil etmek için yırtınan, görünüşte melaike olanlar. doğru nefes alma tekniklerini bir kere öğrenince hayatımdaki herşey düzelecek. sorun benimle ilgili değilse de düzelecek çünkü tüm nefesler tutuldu, herkes ve herşey ve güneş sistemi ve galaksi ve evren benim doğru nefes almamı bekliyor. geniz etim mi var, burnumda kıkırdak parçası mı var, ciğerlerim su mu toplamış önemli değil, doğru nefes alma teknikleri, icabında çeliği bile düzeltir, ciğerlerden su çeker, burun estetiği kazandırır, dolgu da yapar, yalnız tıbbi işlemler için masrafları nakit alıyoruz. üstelik yeterince derin çekersek şehir dışındaki üçkağıtçı akrabaların imana gelip kıbleye dönerek secde etmesini bile sağlarız. bir metreküpte bin metreküp vardır ne de olsa. yeter ki 5 seans gelin, seans başına, yani saatte 200 kayme dökülün. sizi daha fakir ama daha mutlu edeceğiz. edemezsek de önemi yok bir 5 seans daha yaparız ne güzel. tabii bu laflar avın kapana girdiğinden emin olunana kadar söylenmez. peki bu kadar laf ettim de nefes alıp verme önemli bir dalga değil mi? evet çok önemli de para pul verecek bir durum yok. herhangi bir dahiliye uzmanına sorun parasız anlatıyor zaten. nefesi diyaframı, karnı şişirecek şekilde derin ve uzun alıp yavaş yavaş vermek tüm olayın özü. akşam uzanın yatağınıza, kapatın ışıkları, küçük çocukların yaptığı gibi karnınızı şişirecek şekilde, git gide daha uzun aralıklarla derin nefes alıp yine yavaş yavaş verin olsun bitsin. olay bu. arada nefesinizi tutun ya da darbeli alıp vererek fantazi dünyanızı renklendirin. gün içinde genelde kesik kesik ve güçsüz nefes aldığımız için düzensiz ve yetersiz miktarda nefes çekiyoruz. bunu düzeltin biraz daha iyi hissedersiniz, haliyle sağlığınızda da biraz iyileşme olur. temiz hava ve bol oksijenli bir yere gidince yaşanan yeniden doğma hissi gibi. bunu da boğazına beton dökülmemiş herkes kendi başına yapar. kendi başına yapamayanlar, kendini harcadığı para oranında mutlu hissedebilen garibanlardır ki bu ahalinin en sevdiği ayaklı banknot tipi bunlar oluyor haliyle duygusal olarak istismara açık, maddi olarak hortumlanmaya uygun. bir bu ıvır zıvır koçları bu lafı da neye dayanarak kullanıyorlar meraktayım, bir de "herşey aslında zihinsel" diyen yavşaklar, bu tipler yeryüzündeki sabır testinin okuma parçaları gibi. nefes almak çok önemli. zaman zaman nefesimizi tuttuğumuzun farkına varırız. belki de bu nedenle yoga da en önemli iş nefes teknikleridir. sinirlendiğimiz zaman nefes alıp vermemiz hatırlatıldığına göre bu iş için bir koçun tutulması lüks olmakla birlikte neden olmasın. parası olan tırnaklarını kesmeye adam tutuyorsa, bir nefes koçu da tutabilir. sonuçta önemli ve yaşam kalitemizi artıran bir entryi okumadan yazdım. belki de bir film ismidir orasını bilmiyorum doğrusu. dün akşam cnn de bir adedine denk geldiğim hede. abla ateistler nefes almıyor dedi lan bildiğin bunu dedi. nefes alan bir ateist hemen tövbe edip salavat getiriyormuş. el alem bu işleri newage dinlerle mistisizmle yapar bizim abla olayı bir de müslümanlığa kıvırtmak içinde mevlana mesneviye bağladı. memleketin vizyonsuzluğunda çığır açıcı bir örnekti. nevşah diye bir abla konuşan nedir diye not aldım baktım sitesine aynen şu cümleyi kurmuş."insanları hakikat'e uyandırmayı kendine misyon edinmiş, eğitim ve konuşmalarıyla yüzbinlerce kişinin yaşamını değiştirmiş spiritüel lider"kendisinin önünde saygıyla eğiliyorum. mümkünse ben de kurs almak istiyorum, böyle bir zırvayı uydurup milleti nasıl sövüşleyebileceğime dair ders verirse bana daha yararlı olacağı kanaatindeyim. bunun için bir 2000 veririm şahsen. o değil internette 400 liraya nefes koçluğunu sertifikası vereni mi arasın. seansı 100 liradan terapistlik yapanı mı ararsın. ama hepsi kazancını hakediyor, nasılsa silkelenecek yüzbinlerce keriz var. yolunuz açık olsun nefes koçları... yogadaki nefes tekniğiyle alakası olmayan, bildiğiniz diyagram nefesini size yeni bir şeymiş gibi gazlamaya gördüğüm beyaz yakalı koçların hepsi; 3-5 sene öncesine kadar şirkette, kitap okumuyorum eksikliğini de duymuyorum diyerek sığır gibi geziyorlardı. şimdi toynaklarıyla kitap yazanı bile var, enterasan bir özgüven. yeni bir dolandırıcılık türü mutlu olmayı vaat ediyorlar. bunu nefes alarak gerçekleştireceklerini söylüyorlar. bir tanesini tanıyorum üstelik. beni dolandırmaya çalıştı ancak başaramadı. başka insanlardan çarptığı paralar ile beykoz’daki evinde keyif çatıyor. hakikaten iyi para kazananları var bunların. uydurmasyon bir eğitimle sertifika alıp parası bol olanlara hava satıp para benim de şöyle bir planım var bkz işeme koçluğuiş yapar herhalde. ayfona onbeş bin tl verenlerde yolacak tüy tükenmez. yellenme koçluğu ne zaman piyasaya çıkacak acaba...doğru nefes önemliyse, doğru yellenmekte önemli olmalı. yamuluyor muyum??? biri vasıtasıyla deneme seansı diye gittiğim 250liramı kaptirdigim meslek grubu. iyi para var bu işte, ilgilenenlerin bilgisine. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.
Bu kitabı okurken ondan ana kavramları yazdım. Sesli kitabı dinlemeyi yeni bitirdiyseniz veya bilgileri yenilemek istiyorsanız, sizin için yararlı olabilirler. diğer kitapların temel kavramları GİRİŞ Evet, farklı şekillerde nefes almak vücut ağırlığımızı ve genel sağlığımızı gerçekten etkileyebilir. Evet, nasıl nefes aldığımız akciğerlerimizin boyutunu ve işlevini gerçekten etkiler. Evet, nefes almak kendi sinir sistemimize girmemize, bağışıklık sistemimizi kontrol etmemize ve sağlığımızı iyileştirmemize izin verir. Evet, nefes alma şeklimizi değiştirmek daha uzun yaşamamıza yardımcı olacaktır. Ne yediğimiz, ne kadar egzersiz yapsak, genlerimiz ne kadar dirençli, ne kadar zayıf ya da bilge - doğru nefes almadığımız sürece hiçbirinin önemi olmayacak. Bu araştırmacıların keşfettiği şey buydu. Sağlığın eksik dayanağı nefestir. Her şey orada başlıyor. 1. DENEY HAYVAN KRALLIĞINDAKİ EN KÖTÜ HAVALANDIRICILAR Gezegendeki farklı memeli türü arasında, artık rutin olarak yanlış hizalanmış çenelere, aşırı ısırıklara, alt ısırıklara ve resmen maloklüzyon olarak adlandırılan bir durum olan kıvrık dişlere sahip olan tek kişi insanlardır. Evrim her zaman ilerleme anlamına gelmez. Değişim demek. Ve hayat daha iyisi ya da daha kötüsü için değişebilir. Bugün insan vücudu, "en zinde olanın hayatta kalması" ile hiçbir ilgisi olmayan şekillerde değişiyor. Bunun yerine, sağlığımıza zararlı olan özellikleri benimsiyor ve aktarıyoruz. Bu kavram, "yanlış evrim" olarak adlandırılır ve sırtımızın ağrısının, ayaklarımızın ağrımasının ve kemiklerimizin neden daha kırılganlaştığını açıklar. Devrim aynı zamanda neden bu kadar zayıf nefes aldığımızı açıklamaya yardımcı olur. Ne kadar çok pişirirsek, o kadar yumuşak, kalori açısından zengin yiyecekler tükettik, beynimiz büyüdü ve hava yollarımız o kadar daraldı. Daha soğuk iklimlerde, havayı ciğerlerimize girmeden önce daha verimli bir şekilde ısıtmak için burunlarımız daralır ve uzar; D vitamini üretimi için cildimiz daha fazla güneş ışığı alacak şekilde daha hafif büyür. Güneşli ve ılık ortamlarda, sıcak ve nemli havayı solumada daha etkili olan daha geniş ve düz burunları adapte ettik; Bizi toplamdan korumak için cildimiz koyulaşırdı. Yol boyunca, gırtlak, başka bir adaptasyona uyum sağlamak için boğaza iner sesli iletişim. İndirilmiş gırtlak, orijinal amacında daha az verimli hale geldi. Sapiens, yiyecekleri kolayca boğup ölebilen tek hayvan ve tek insan türü olacaktı. Elbette bunların hiçbiri ilk insanlar için önemli değildi. Atalarımız on binlerce yıl boyunca çılgınca gelişmiş kafalarını gayet güzel nefes almak için kullanırlardı. AĞIZDAN SOLUMA Sadece burnunuzdan nefes almak için çalışmak, toplam eforu yarıya indirebilir ve dayanıklılıkta büyük kazançlar sağlayabilir. Sporcular yorgun değil burun nefes alırken canlanmış hissettiler. Vücudun havadan ve yiyeceklerden nasıl enerji ürettiği. İki seçenek vardır oksijenle, aerobik solunum olarak bilinen bir süreç ve onsuz, anaerobik solunum. Anaerobik enerji yalnızca glikozla basit bir şeker üretilir ve vücudumuzun erişmesi daha hızlı ve kolaydır. Vücut yeterli oksijene sahip olmadığında bir tür yedekleme sistemi ve turbo desteği. Ancak anaerobik enerji verimsizdir ve toksik olabilir ve fazla laktik asit yaratır. Hücrelerimizi oksijenle aerobik olarak çalıştırdığımızda, anaerobiye göre yaklaşık 16 kat daha fazla enerji verimliliği elde ederiz. Egzersizin ve yaşamın geri kalanının anahtarı, o enerji verimli, temiz yanan, oksijen tüketen aerobik bölgede, egzersiz sırasında ve dinlenme sırasında her zaman büyük çoğunlukta kalmaktır. Egzersiz için en iyi kalp atış hızını bulmak kolaydır yaşınızı 180'den çıkarın. Sonuç, vücudunuzun aerobik durumda kalmak için dayanabileceği maksimum değerdir. Uzun antrenman ve egzersiz seansları bu oranın altında olabilir, ancak asla üzerinde olamaz, aksi takdirde vücut çok uzun süre anaerobik bölgenin çok derinlerine inme riskini alır. Görünüşe göre ağızdan nefes alma fiziksel bedeni değiştiriyor ve hava yollarını değiştiriyor, daha da kötüsü. 2. NEFES ALMANIN KAYIP SANAT VE BİLİMİ BURUN Burnun içi, penis, klitoris ve meme uçlarını örten aynı et olan erektil doku ile kaplanmıştır. Burunlar ereksiyon olur. Cinsel uyarı zayıfladıkça ve erektil doku sarktıkça burun da sarkacaktır. Burun erektil dokusu sağlık durumlarını yansıtıyordu. Hastalık veya diğer dengesizlik durumları sırasında iltihaplanır. Sağ burun deliği bir gaz pedalı. Öncelikle bu kanaldan soluduğunuzda, dolaşım hızlanır, vücudunuz ısınır ve kortizol seviyeleri, kan basıncı ve kalp atış hızı artar. Sol burun deliği, parasempatik sinir sistemine, sıcaklığı ve kan basıncını düşüren, vücudu soğutan ve kaygıyı azaltan dinlenme ve gevşeme tarafına daha derinden bağlıdır. Bedenlerimiz, eylem ve rahatlama, hayal kurma ve mantıklı düşünce arasında gidip gelen bir denge durumunda en verimli şekilde çalışır. Bu denge, burun döngüsünden etkilenir ve hatta onun tarafından kontrol edilebilir. Bu aynı zamanda oynanabilen bir denge. Burun deliklerinden zorla nefes alarak vücudun işlevlerini değiştirmeye adanmış yoga uygulaması var. Buna nadi shodhana veya daha yaygın olarak alternatif burun deliğinden nefes alma denir. Birlikte çalışarak, türbinlerin farklı alanları havayı ısıtır, temizler, yavaşlatır ve basınçlandırır, böylece akciğerler her nefeste daha fazla oksijen çekebilir. Bu nedenle burundan nefes almak ağızdan nefes almaktan çok daha sağlıklı ve etkilidir. Burundan nefes almanın sağlığa faydaları yadsınamaz. Pek çok faydadan biri, sinüslerin, dolaşımın artmasında ve hücrelere oksijen verilmesinde önemli bir rol oynayan bir molekül olan büyük bir nitrik oksit artışı salmasıdır. Bağışıklık işlevi, kilo, dolaşım, ruh hali ve cinsel işlevin tümü vücuttaki nitrik oksit miktarından büyük ölçüde etkilenebilir. Tek başına burun solunumu nitrik oksidi altı kat artırabilir, bu da ağızdan nefes almaktan yaklaşık yüzde 18 daha fazla oksijen emebilmemizin nedenlerinden biridir. Burnu sürekli kullanımda tutmak, burun boşluğu ve boğaz içindeki dokuyu esnetmek ve açık kalmak için eğitir. EXHALE Günlük sadece birkaç dakikalık bükülme ve nefes alma akciğer kapasitesini artırabilir. Bu ekstra kapasite ile hayatlarımızı genişletebiliriz. Daha küçük ve daha az verimli olan akciğerler, daha hızlı denekler hastalandı ve öldü. Bozulmanın nedeni önemli değildi. Daha küçük, daha kısa anlamına geliyordu. Ancak daha büyük akciğerler daha uzun ömürlere eşitti. Akciğerleri esneten ve onları esnek tutan herhangi bir düzenli uygulama, akciğer kapasitesini koruyabilir veya artırabilir. Yürüme veya bisiklete binme gibi orta düzeyde egzersizin akciğer boyutunu yüzde 15'e kadar artırdığı gösterilmiştir. Nefes almanın en önemli yönü sadece burundan hava almak değildi. Nefes almak işin kolay kısmıydı. Nefes almanın, akciğer genişlemesinin ve onunla birlikte gelen uzun ömürlülüğün anahtarı, solunumun diğer ucundaydı. Tam bir ekshalasyonun dönüştürücü gücündeydi. Zamanla, sığ solunum, aralığı veya diyaframlarımızı ve akciğer kapasitemizi sınırlar ve amfizem, astım ve diğer solunum problemleri olanlarda yaygın olan yüksek omuzlu, göğüste, boyuna uzatılmış duruşa yol açabilir. YAVAŞ Birçok kronik sağlık problemini önlemenin, atletik performansı iyileştirmenin ve uzun ömürlülüğü uzatmanın en iyi yolu, özellikle vücuttaki oksijen ve karbondioksit seviyelerini dengelemek için nasıl nefes aldığımıza odaklanmaktı. Bunu yapmak için, yavaşça nefes alıp vermeyi öğrenmemiz gerekir. Vücudumuzda kaybedilen her on pound yağın sekiz buçuk poundu akciğerlerden çıkar; çoğu, biraz su buharı ile karıştırılmış karbondioksittir. Geri kalanı terlemiş ya da idrarını yapmıştır. Sağlıklı bir vücut için saf oksijeni aşırı solumanın veya solumanın hiçbir faydası olmaz, dokularımıza ve organlarımıza oksijen iletimi üzerinde hiçbir etkisi olmaz ve gerçekte göreceli boğulmaya yol açan bir oksijen eksikliği durumu yaratabilir. Normal hızda nefes alırken, ciğerlerimiz havadaki mevcut oksijenin yalnızca dörtte birini emer. Bu oksijenin çoğu dışarı atılır. Daha uzun nefesler alarak, ciğerlerimizin daha az nefesle daha fazla emilmesini sağlıyoruz. Çınlayan nefes, meditasyon yapmak istemeyen insanlar için meditasyonla aynı faydaları sağladı. Ya da koltuktan kalkmayı sevmeyenler için yoga Dindar olmayan insanlar için duanın iyileştirici dokunuşunu sunuyordu. DAHA AZ Tıpkı bir aşırı yemek kültürü haline geldiğimiz gibi, aynı zamanda bir aşırı nefes alma kültürü haline geldik. Çoğumuz çok fazla nefes alıyoruz ve modern nüfusun dörtte birine kadarı daha ciddi kronik aşırı solunumdan muzdarip. Optimum nefes almanın anahtarı ve bununla birlikte gelen tüm sağlık, dayanıklılık ve uzun ömürlülük faydaları, daha küçük bir hacimde daha az nefes alıp verme uygulamasıdır. Nefes almak ama daha az nefes almak. Daha yavaş, daha uzun nefesler elbette daha yüksek karbondioksit seviyeleri anlamına gelir. Bu bonus karbondioksit ile daha yüksek aerobik dayanıklılık elde ederiz. V02 max olarak adlandırılan en yüksek oksijen tüketiminin bu ölçümü, kardiyorespiratuvar uygunluğun en iyi göstergesidir. Vücudun daha az nefes alması için eğitilmesi aslında V02 max'ı artırır, bu sadece atletik dayanıklılığı artırmakla kalmaz, aynı zamanda daha uzun ve sağlıklı yaşamlar yaşamamıza da yardımcı olur. Daha az nefes almak çok büyük faydalar sağladı. Sporcular bunu birkaç hafta sürdürdülerse, kasları daha fazla laktat birikimini tolere edecek şekilde adapte oldu, bu da vücutlarının ağır anaerobik stres durumlarında daha fazla enerji çekmesine ve sonuç olarak daha sıkı ve daha uzun süre çalışmasına izin verdi. Hepsi, sadece akciğerlerindeki hava hacmini azaltarak ve vücutlarındaki karbondioksiti artırarak performanslarında bir artış kazandıklarını ve solunum problemlerinin semptomlarını körelttiklerini iddia ettiler. ÇİĞNEMEK Eski atalarımız her gün her gün saatlerce çiğniyorlardı. Ve çok fazla çiğnedikleri için ağızları, dişleri, boğazları ve yüzleri genişledi, güçlü ve belirgin hale geldi. Sanayileşmiş toplumlarda yiyecekler o kadar işlendi ki, neredeyse hiç ihtiyaç duyulmadı ve çiğneniyordu. Nüfusun çoğunluğu için en iyi ilaç koruyucu ilaçtır. Hava yollarımızdaki entropiyi tersine çevirmeyi içerir, böylece yaşlandıkça uyku apnesi, anksiyete ve tüm kronik solunum problemlerinden kaçınabiliriz. Çok küçük ağzı genişletmeyi içerir. Dişleri çıkarmak ve kalan dişleri geriye doğru itmek, sadece çok küçük bir ağzı küçülttü. Daha küçük bir ağız diş hekiminin idare etmesi kolay olabilir, ancak aynı zamanda nefes almak için daha az alan sunar. Hava yolu obstrüksiyonunu iyileştirmenin ilk adımı ortodonti değil, bunun yerine doğru “oral postürü” korumayı içeriyordu. Sadece dudakları bir arada tutmak, dişler hafifçe birbirine değmek, diliniz ağzın çatısında tutulması anlamına geliyordu. Başınızı vücuda dik tutun ve boynu bükmeyin. Omurga, otururken veya ayakta dururken, doğal olarak dışa doğru kıvrıldığı sırtın küçük kısmına ulaşana kadar mükemmel bir şekilde düz bir J şekli oluşturmalıdır. Bu duruşu sürdürürken her zaman burnumuzdan karın içine yavaşça nefes almalıyız. " Çiğneme " Birkaç ay sonra, benler ağızlarının genişlediğini iddia ettiler, çeneler daha belirgin hale geldi, uyku apnesi semptomları azaldı ve nefes almak kolaylaştı. Kemik kafatasında daha derine inerken, boğazın arkasındaki yumuşak dokular daha az tutunur, böylece sarkabilirler ve bu da hava yolu tıkanmasına neden olabilir. Bu kemik kaybı, horlama ve uyku apnesinin neden yaşlandıkça daha da kötüleştiğini kısmen açıklar. Vücuttaki diğer kemiklerin aksine, yüzün merkezini oluşturan ve maksilla adı verilen kemik, oldukça plastik olan bir zar kemiğinden yapılmıştır. Çene, yeniden biçimlenebilir ve 70'li yaşlarımıza kadar ve muhtemelen daha uzun süre büyüyebilir. Çiğneme . Ne kadar çok kemirirsek, o kadar çok kök hücre salınır, o kadar fazla kemik yoğunluğu ve büyümeyi tetikleriz, o kadar genç görünür ve daha iyi nefes alırız. Burunlarımız ve ağızlarımız doğumda, çocuklukta ve hatta yetişkinlikte önceden belirlenmiş değildir. Son birkaç yüz yılda iradenin zorlamasıyla meydana gelen hasarın çoğunda saati, doğru duruş, sert çiğneme ve belki biraz çiğnemeden başka bir şey olmadan tersine çevirebiliriz. 3. NEFES ALMA + DURUMDA DAHA FAZLASI Nefes almak, olduğu gibi, biyokimyasal veya fiziksel bir eylemden daha fazlasıdır; Aç hücreleri beslemek ve atıkları gidermek için diyaframı hareket ettirip havayı emmekten daha fazlasıdır. Her nefeste vücudumuza getirdiğimiz on milyarlarca molekül de daha ince ama aynı derecede önemli bir role hizmet ediyor. Hemen hemen her iç organı etkilerler ve onlara açılıp kapanmalarını söylerler. Kalp atış hızını, sindirimi, ruh halini, tutumları etkiler; Uyandırıldığımızı ve mide bulandırdığımızı hissettiğimiz zaman. Solunum, otonom sinir sistemi adı verilen geniş bir ağın güç anahtarıdır. Ne kadar derin ve yumuşak nefes alırsak ve ne kadar uzun süre nefes verirsek, kalp o kadar yavaş atar ve o kadar sakinleşiriz. Profesyonel sörfçüler, karma dövüş sanatları savaşçıları ve Donanma SEAL'leri, bir yarışma veya kara operasyon görevinden önce bölgeye girmek için Tummo tarzı nefes kullanıyor. Aynı zamanda özellikle düşük düzeyde stres, ağrı ve sızılardan ve yavaşlayan metabolizmalardan muzdarip orta yaşlı insanlar için yararlıdır. Onlar için - Tummo önleyici bir terapi, yıpratıcı bir sinir sistemini tekrar düzene sokmanın ve orada tutmanın bir yolu olabilir. Bazen vücudun yeniden hizalanması için yumuşak bir dürtüden daha fazlasına ihtiyacı vardır. Bazen şiddetli bir dürtüye ihtiyaç duyar. Tummo'nun yaptığı budur. Kasıtlı olarak gerçekten hızlı ve ağır nefes almak, vagal tepkiyi tersine çevirir ve bizi stresli bir duruma iter. Bize otonom sinir sistemine bilinçli olarak erişmeyi ve onu kontrol etmeyi, özellikle onu kapatabilmemiz ve geri kalan günlerimizi ve gecelerimizi rahatlayarak, yenileyerek, beslenerek ve nefes alarak geçirebilmemiz için ağır stresi açmayı öğretir. Tummo vücudu ısıttı ve beynin eczanesini açtı, kan dolaşımını kendi ürettiği opioidler, dopamin ve serotonin ile doldurdu. Tüm bunlar, sadece birkaç yüz hızlı ve ağır nefesle. Bu takla atma - tamamen nefes almak, sonra hiç değil, gerçekten soğuk ve tekrar sıcak olmak - Tummo'nun büyüsünün anahtarıdır. Vücudu bir dakika yüksek strese, ertesi gün aşırı rahatlama durumuna zorlar. Kandaki karbondioksit seviyeleri düşer ve sonra tekrar yükselir. Dokular oksijensiz hale gelir ve ardından tekrar su basar. Vücut daha uyumlu ve esnek hale gelir ve tüm bu fizyolojik tepkilerin kontrolümüz altına girebileceğini öğrenir. TUTUN Dırdırcı nefes alma ihtiyacı, beyin sapının tabanında bulunan merkezi kemoreseptörler adı verilen bir nöron kümesinden aktive edilir. Çok yavaş nefes aldığımızda ve karbondioksit seviyeleri yükseldiğinde, merkezi kemoreseptörler bu değişiklikleri izler ve beyne alarm sinyalleri göndererek akciğerlerimize daha hızlı ve daha derin nefes almalarını söyler. Çok hızlı nefes aldığımızda, bu kemoreseptörler vücudu karbondioksit seviyelerini artırmak için daha yavaş nefes almaya yönlendirir. Vücudumuz bu şekilde ne kadar hızlı ve sık nefes aldığımızı oksijen miktarına göre değil, karbondioksit seviyesine göre belirler. Amerikalıların yüzde 18'i bir tür endişe ya da panikten muzdarip ve bu sayılar her yıl artıyor. Belki de onları ve dünyadaki yüz milyonlarca insanı tedavi etmenin en iyi adımı, önce merkezi kemoreseptörleri ve beynin geri kalanını karbondioksit seviyelerine daha esnek hale gelmeleri için şartlandırmaktı. Endişeli insanlara nefeslerini tutma sanatını öğreterek. Ofis çalışanlarının yüzde 80 kadarı, sürekli kısmi dikkat denen bir durumdan muzdarip. E-postamızı tarayacağız, bir şeyler yazacağız, Twitter'ı kontrol edeceğiz ve her şeyi yeniden yapacağız, asla gerçekten belirli bir göreve odaklanmayacağız. Bu sürekli dikkat dağınıklığı durumunda, nefes sığ ve düzensiz hale gelir. Bazen yarım dakika veya daha uzun süre nefes almayız. Uykuda meydana gelen nefes tutma ve sürekli kısmi dikkat bilinçsizdir - bedenlerimize olan bir şey, kontrolümüz dışında olan bir şey. Eskiler ve dirilişçiler tarafından uygulanan nefes tutma bilinçlidir. Bunlar bizim yapacağımız uygulamalardır. Ve onları doğru şekilde yaptığımızda, harikalar yaratabileceklerini duymuştum. HIZLI, YAVAŞ VE HİÇBİR ŞEKİLDE Antik yogiler binlerce yıl boyunca pranayama tekniklerini bilemek için harcadılar, özellikle bu enerjiyi kontrol etmek ve bir iki kademe aşağıya doğru "iyi vizyonlarını" kışkırtmak için tüm vücuda dağıtmak için. Bu sürecin ustalaşması birkaç ay veya yıl almalıdır. Sudarshan Kriya, Tummo veya antik yogada kök salmış herhangi bir başka nefes alma uygulamasının anahtarı sabırlı olmayı, esnekliği korumayı ve nefes almanın sunduğu şeyi yavaşça emmektir. Yıllar geçtikçe isimler değişmiş olabilir, teknikler farklı zamanlarda farklı nedenlerle farklı kültürlerde yeniden tasarlanmış ve yeniden paketlenmiş olabilir, ancak asla kaybolmadılar, Bunca zamandır içimizdeydiler, sadece dinlenmeyi bekliyorlardı. Bize ciğerlerimizi esnetme ve vücudumuzu düzleştirme, kan akışını artırma, zihnimizi ve ruh halimizi dengeleme ve moleküllerimizdeki elektronları harekete geçirme araçları verirler. Daha iyi uyumak, daha hızlı koşmak, daha derin yüzmek, daha uzun yaşamak ve daha da gelişmek için. Aldığımız her yeni nefeste biraz daha ortaya çıkan bir gizem ve yaşam büyüsü sunarlar. SON BİR GAZ Tüm Doğu ilaçları gibi, solunum teknikleri de koruyucu bakım olarak hizmet etmek için en uygun yöntemdir, vücuttaki dengeyi korumanın bir yolu, böylece daha hafif problemler daha ciddi sağlık sorunlarına dönüşmesin. Zaman zaman bu dengeyi kaybetmemiz halinde, nefes almak çoğu zaman onu geri getirebilir. Mükemmel nefes şudur Yaklaşık 5,5 saniye nefes alın, ardından 5,5 saniye nefes verin. Bu, toplamda yaklaşık 5,5 litre hava için dakikada 5,5 nefes demektir. Bu mükemmel nefesi birkaç dakika veya birkaç saat boyunca uygulayabilirsiniz. Vücudunuzda çok fazla tepe etkinliğine sahip olmak diye bir şey yoktur. İle odak ve verimlilik sonraki seviyeye ulaşmak . Artırıcı
Okuma Süresi 2 dakika 30 saniye Dünyayı ve evreni gözlemlediğimiz zaman gördüğümüz her noktayı, kendinden daha büyük bir düzenin parçası olarak görürüz. Ayrı ayrı bakıldığında bu noktalar birbirlerine asla tıpatıp benzemeyecek kadar mükemmeldirler. Doğada hiçbir canlı türü dış görünüş ya da kendi biyolojisi bakımından tekrar etmez, eşsizdir. Ancak bu mükemmellik daha da derinden incelendiğinde altında yatan düzenin aslında birbirinden o kadar da farklı olmadığını gözlemleriz. Örneğin, dünya üzerinde yaşayan bütün insanlar birbirinden farklı ve eşsizlerse de hepsi embriyonun belirli aşamalardan geçmesiyle bugünkü hallerine geldiler ve benzer işler için benzer hücrelerden yararlanıyorlar. O zaman akla şu soru geliyor Evrende inebildiğimiz kadar derinde, artık benzerliklerin olmadığı yerde, o eşsiz saf enerji öyle mükemmel bir madde olmalı ki evrendeki her şeyin varoluş sebebini ve nasıl olduğunu açıklayabilmelidir. Ünlü filozof Platon’un da dediği gibi, “Bizim evren adını verdiğimiz şey, bundan sayısız yıl kadar önce mümkün olabildiğince mükemmeldi ve bir gün ideal formuna yani mükemmelliğe, aynı sayısız yıl kadar sonra ulaşacaktır.” Platon Adil bir zarın atıldığında “1” gelme olasılığı teorik olarak Bu adil zarı 10 kere hatta 1000 kere de atsanız bir sonraki atışınızda “1” gelip gelmeyeceğinden asla emin olamazsınız. Sonuçta zarın tam olarak ağırlığını, yoğunluğunu, zarın her bir yüzüne oyulan oyuk sayısının ağırlığa olan etkisini, bulunduğunuz yerdeki yer çekimi ivmesini ve hatta nefes alırken oluşan alçak ve yüksek basınç noktalarının ortama nasıl etki ettiğini bilmiyorsunuz. Ancak bir şeyden eminsiniz ki o da grafikte gösterilen zar için 800 atıştan sonra “1” gelme deneysel olasılığının istatiksel olasılığa nerdeyse eşitlendiğidir. Elbette yaptığınız deneyin ne kadar komplike olduğuna göre deneyi bu yukarıda saydığım belirsizlikler altında daha fazla tekrar etmeniz gerekebilir. Her ne kadar ortamda belirsizlikler hüküm sürse de, büyülü bir biçimde bu olasılığın belli bir denemeden sonra belki de 100 milyar atıştan sonra sizin istatistiksel sonuçlarınızla eşitleneceğini biliyorsunuz. Büyük resme baktığınız zaman, 5. ya da 500. atışta yaptığınız atışın aslında hiçbir önemi yok. Sonuçta bir nokta da yapmış olduğunuz bütün atışların birleşip mükemmel dengeyi oluşturacağından eminsiniz. Filozofik bakış açısından belki de bu insanoğlunun kaderiyle de ilişkilendirilebilir. Hepimiz hayatımızı çılgınca büyüklükte belirsizlikler altında kararlar alıyoruz ve hayatımızı bu şekilde sürdürmeye devam ediyoruz. O halde büyük resme baktığımızda endişelendiğimiz o küçük şeyler ya da yaptığımız hatalar hayatımızın gidişatında aslında en ufak bir sapma oluşturmamıştır. Kim bilir.. Belki de her şeye rağmen hala bizim için çizilmiş olan o yoldan “ gitmeye devam ediyoruzdur.
ne kadar nefes alıyoruz deneyi