Yıllaryarlardan, yarlar yıllardan vefasız. 20 Nov 2021 Fast Money. SoruAYT € 3. Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş! Geceler günleri, günlerAYT € 3. Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş! Geceler günleri, günleri geceler kovalıyor, cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç açmayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası... Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor, her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri... Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Bu parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi yanlıştır? A Anlatmaya bağlı metin özelliği gösterir. Bir mensur şiirden alınmıştır. C Klasik edebiyatın kafiye geleneği sürdürülmüştür. Söz sanatlarına yer verilmiştir. EY Mistik unsurlardan uzak durulmuştur. Konuşsam uzunca bir yol olacaktı Posts Archive Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefâsız… Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günler, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Tevekkül güç, isyan vahim; felek hiç rahmetmeyecek mi? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası…🕊🕊 yakup kadri karaosmanoğlu See more posts like this on Tumblr yakup kadri karaosmanoğlu More you might like Gün ağardı diye geçmiyor sancılar.Ağrıma’ ilişme…—Elfida Eva ✍️4/temmuz/2022/çarşamba/1654 elfida eva 🎥 Bu günler bittiğinde, yönünü benim belirlediğim yerlere birdenbire oluveren tüm güzelliklere merhaba akıntısına bırakacağım bitmeyen yollar bulacağım şehirlerden kaçıp, metruk izbe köşelere adayacağım büyük iç çekişlerimle papatyalar ekeceğim yüreğimin olmaz yerine.—Elfida Eva ✍️3/ağustos/2022/çarşamba elfida eva 🎥 Acıyan yerlerinden bir ben ben; saklardım gamzemde sıcak bir sen; soluklanırdın göğsümde, soluğumu kesmeden gibi döktün beni…Beni kırdığın yaşımda kaldım ben, büyümedim yorulmadım toplamaktan beynimde dolaşan sessiz çığlıklar, hükmediyor ! diyor. Kalk ve ve kendine sen nasıl bir seven ruhuma da kırgınım…—Elfida Eva ✍️Objektif 📸 🎥 objektif 📸 elfida eva 🎥 TUZ DEĞMEYEN YARALARIMKimsesiz bir anımda yoğurdum ruhumun tuz değmeyen yaralarını. Az da olsa merhamet dokunsun diye her avuç yüreğe sığınan aşk’mıydı ? heves miydi ? Yoksa tadını bilmediğimiz bir acı mı?İşte bu yüzden bir yanı tenha bir yanı kalabalıktır bedenimin…Kekremsi bir tat ağzımda isli bir kış akşamı gibi, seçilmesi zor soğuk cümleler yitiriyor . Sol yanımdaki titreyen et parçası, yetim çocuğun yüreğinden fışkıran bir heyecanı bekliyor. .Hadi ! Şimdi onca kalabalığın arasında teselli et ruhumu…—Elfida Eva ✍️kelamhanee ✍️ 🎥 elfida eva objektif kelamhanee 🎥 Ben seninle çay içmek duymak,seni görmek,seni bilmek,seni yanımda hissetmek şiir okumak istiyorum,yazmaktan bıktım, artık yazıları sana söylemek bir evde, büyük hayaller kurmak yanında, seninle birlikte, üşüyen ellerimi çayın sıcaklığınabırakmak aslında sevmek değil,seninle yaşlanmak istiyorum…—Özdemir ASAFYorum; Murat Hamurcu6/temmuz/2022/çarşamba/1222 elfida eva Gönül penceremde çiçekler açtır Allahım… elfida eva 📸 objektif Zihnimin en izbe köşesinde kendine yer edinmiş canice gidişleri’ hatırlıyorum gözlerim yasını tutuyorum tamda bu saatlerde, tamamlayamadığım yarım kalan isyanlarımın…—Elfida Eva ✍️21/temmuz/2022/perşembe/1348 objektif 📸 elfida eva 🎥 Şiiri seven kadına, ruhunu teslim et etrafı derler yarınlarını adam eder…!—Nazım Hikmet22/haziran/2022/çarşamba/1548 elfida eva 🎥 İçine hüzün bulaşmış anılarım var ağrı veren sana yazdıklarım ve masamda demlenmiş yalnızlığım..Avuçlarım bir duaya bir anı bırakıyorum bulut, özledim yağmur kıyısı olan bir köy gibi şimdi;Yarı uykulu sesimden öp beni.—Elfida Eva ✍️20/haziran/2022/pazartesi/1919 elfida eva 🎥 Karanlık bir İstanbul mevsimi…Denize nazır bir bankta oturuyorum, akşamın serinliğinde. Gökyüzü bulutlu, ağlamaya sebep arıyor sanki.. Ha yağdı, ha yağacak. Martılar rızkının peşinde. Rüzgarın uğultusuyla fısıldıyorum sustuklarımı, duy gelirde yolun uğrarsa bu kente, bu denize, bu banka… Rüzgarın uğultusuyla sende fısılda bana sustuklarını…Oysa Kuşların kanadındaymış geçen bir hayal gibi…—Elfida Eva ✍️15/haziran/2022/çarşamba/1632 objektif 📸 elfida eva 🎥 Ölçü ve uyağın olmadığı duygu ve düşüncenin şiirdeki incelikle anlatıldığı düzyazı türüne mensur şiir denir. Mensur Şiirlerin Özellikleri Mensur şiirlerde bir olay örgüsü vardır. His, hayal, şairanelik ve yoğun anlatım ön plandadır. Mensur şiirde ölçü ve kafiye yoktur. Yalnız edebi sanatlardan yararlanma vardır. Mensur şiirler öyküye de şiire de benzeyen özellikler içerir. Düzyazı biçiminde yazılan mensur şiirlerde kafiye örgüsü ve nazım birimi yer almaz. Mensur şiirlerde seci denilen mısra sonları kafiyeleri önemlidir. Yani mensur şiirlerde bir iç ahenk söz konusudur. Aliterasyon, asonans, tekrir gibi sanatlara da başvurulabilir. "Mensure" olarak da bilinir. Mensur şiirlerin bir başlığı vardır. Mensur şiirler, dizelerle değil cümlelerle yazılır. Seslenme ve ünlem cümleleri mensur şiirde çok fazla yer alır. Mensur şiirlerde şairane bir üslup söz konusudur. Mensur şiirlerde iç ahenk önemli olduğu için dil bilgisi kurallarına yer verilmez. Mensur şiir, şiirdeki arayıştan doğsa da öncelikle düzyazıdır. Betimleme ve çözümlemelere önem verildiği için mensur şiirlerde cümleler oldukça uzundur. Mensur şiir türü Fransa'da 19. yüzyılda ortaya çıkar. Fransız edebiyatı şairlerinden Baudelaire ve Mallarme'nin mensur şiir türünde eserleri vardır. Tanzimat Döneminde Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit ile mensur şiir yazma denemeleri olmuşsa da Türk edebiyatındaki ilk önemli örneği Halit Ziya Uşaklıgil "Mensur Şiirler" adlı eseriyle vermiştir. "Aşkımın Mezarı", ve "Mezardan Sesler" Halit Ziya'nın mensur şiir türündeki önemli diğer eserleridir. Mehmet Rauf Siyah İnciler ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu Erenlerin Bağından ve Okun Ucundan, Ruşen Eşref Ünaydın'ın "Damla Damla" eserleri mensur şiirin edebiyatımızdaki diğer önemli örnekleridir. Mensur Şiir ile Şiir Arasındaki Benzerlik ve Farklılıklar A. Benzerlikler Her iki türde de ahenk unsuru oldukça önemlidir. Mensur şiirde de şiirde de temalar benzerdir. Her iki türde de şairanelik ve duygusallık egemendir. Söz sanatları her iki türde de önemsenir. Dilin doğru ve etkili kullanımı her iki türde de ön plandadır. B. Farklılıklar Mensur şiirde ölçü, kafiye, dize yoktur. Şiirde ise bunlar ana unsurlardır. Şiirde dörtlük, beyit gibi nazım birimleri vardır; mensur şiirde bu birimler yer almaz. Mensur Şiir ile Düzyazı Karşılaştırması Mensur şiirde, şiirde olduğu gibi her zaman "duygu" ön plandadır. Düzyazıda ise "düşünce" ön plandadır. Mensur şiirde şairanelik, edebi sanatlar ön plandayken düzyazıda açık ve sade anlatım esas alınır. Mensur şiirde de düzyazıda da aynı temalar işlenebilir. Mensur Şiir ile ilgili Örnekler Örnek 1 ERENLERİN BAĞINDAN Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası… "Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri… Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirinden çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir "Eyvah!" ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi? Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?Yakup Kadri Karaosmanoğlu Açıklama Ölçü ve uyağın olmadığı ancak duygu ve düşüncenin şiirdeki incelikle anlatıldığı düz yazı türüne mensur şiir denir. Mensur şiirlerde bir olay örgüsü vardır. Mensur şiirde his, hayal, şairanelik ve yoğun anlatım her zaman ön plandadır. Yakup Kadri'ye ait yukarıdaki mensur şiirde de bu özellikler ön plandadır. Metindeki ahenk, şairanelik metnin mensur şiir olduğunun göstergesidir. Yine metnin cümlelerden oluşması ve metinde iç ahenk unsurları metnin mensur şiir olduğunu gösterir. Örnek 2 BENİM OLSAYDIN Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm Öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla baş başa kalırdık… Denizle, sema ile sahra ile kalırdık… Sade ikimiz kalırdık… Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgârın, uzakta dalgalarla dövünen medhuş denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşin yıldırımın sesiyle kalırdık… Sade ikimiz kalırdık… Sade ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan azade iki mevcut gibi yaşardık. İlk insanlar gibi yaşardık. Benim olsaydın felaketlerine, afetlerine tahammül için kuvvet bulur, hayatın sebebini anlardım; benim olsaydın hayatı severdim. Açıklama Yukarıdaki metinde şiirsellik düzyazı şeklinde dile getirilmiştir. Metinde yer alan hayal ve yoğun anlatım, seciler iç kafiyeler ve metnin cümlelerden uzun cümleler oluşmuş olması metnin mensur bir şiir olduğunu ortaya koymaktadır. Örnek 3 HİCRAN-I EMEL Daha hiç, hiçbir şey, daha hiçbir şey yok, sade birkaç nazar, sade birkaç tebessüm fakat ruhum, fakat hayatım bütün senin, bütün seninle meşgul, bütün seninle muattar… Daha hiçbir şey yok, hayalin bile benim değil, hayaline bile hakkım yok! Fakat ruhum bütün hicran, bütün hicranla mâl-âmâl, bütün hicranla meshüf ve mütehassır… Hayalin bile benim değil iken beni sevsen de benim olamayacağın, benim olsan da yine kaybolacağın hicranıyla zehr-âlüd; bu kadar bikes saadetin bile sinesinde acı bir hicran var, bir hicran-ı emel, senin emelinin hicranı, senin hicranının ateşi… Fakat bari buseydin, ümitsiz, emelsiz bile senin için muztarib ve zebûn kalan bir ruh-ı perişan, bir hayat-ı mecruh olduğunu olsun buseydin… Acı, pür-hicran fakat yine bir teselli, yine hemen bir saadet olurdu. Mehmet Rauf Açıklama Şairanelik ve yoğun anlatım mensur şiirlerin özelliklerindendir. Metinde kafiye ve ölçünün olmaması, metindeki seciler iç kafiyeler, metnin cümlelerden oluşmuş olması ve bir nazım birimi dize, beyit, bent gibi ile oluşmamış olması metnin mensur bir şiir olduğunun kanıtlarıdır. Aliterasyonla aynı sessiz harfin metinde çokça yer alması dolu bir metin karşımıza çıkmaktadır. Örneğin "n" sesi. Asonans aynı sesli harfin metinde çokça yer alması ile ilgili örneğin "e" sesinin metinde çok fazla yer alması da yine metnin mensur şiir olduğunu gösteren bir ölçüttür. Örnek 4 MÜNZEVİ YILDIZ Kuşlara benzer kelimeler, odana dolarlar bir akşam. Nereden gelirler bilinmez. Kâh çığlık çığlığadırlar kâh sesleri işitilmez. Çiçeğe benzer kelimeler turuncu, erguvan, beyaz. Bir rüzgâr sürükler hepsini. Bulutlara güven olmaz Saçlarından yakalayamıyorsun zamanı, mısra, şarkıya kaybedemiyorsun. Ve sükût medar ormanlarındaki bitkiler gibi büyüdükçe büyüyor. Senin türben kelimeler. Yuvarlanırken tırnaklarını kâğıda geçirmek istiyorsun; kâğıda, yani ebediyete. Zavallı çocuk, bilmiyorsun ki ebediyet sümüklü böceğin izleri kadar aldatıcı. Cemil Meriç Açıklama Cemil Meriç, mensur şiir türünde eseri olan nadide şahsiyetlerden biridir. Yukarıdaki metin okunduğunda metnin hem düzyazıya hem de şiire benzediğini görmekteyiz. Metnin cümlelerden oluşması, metinde var olan iç ahenk, metnin kafiyesiz ve ölçüsüz olması, şairane bir söyleyişin metinde yer alması, metnin anlatımındaki yoğunluk metnin mensur şiir olduğunun kanıtlarıdır. Ayrıca bakınız Temelinde boşa harcanan bir ömür,gençlikte esen kavak yellerinin serinliğinde asıl ’mana’’yı bulamamanın sonradan verdiği bir pişmanlık,vicdani bir sorumluluk olan "Erenlerin Bağından" adlı nesrin cümlelerinin ardında Yakup Kadri’nin hayatından izler bulmak mümkündür. Eser boyunca onlarca duyguyu bir anda yaşatan kuşkusuz yalnızca anlatım tekniğinden değil, yazarın titiz bir üslupçu olmasından da ileri yer okuyucuya Aziz dost, heyhat!’’gibi ünlemlerde bulunması, okuyucusuyla bir olması, onu daha da akıcı hale getirmiştir. Dile getirilen pişmanlık yalnızca onun değildir, yalnızca o pınar perilerine aldanmamıştır. Hepimiz içinde bulunduğumuz zamanı geçip gitsin diye beklemişizdir… Bunu öyle bizden anlatır ki Yakup Kadri, nesrin sonunda kendi içinde hesaplaştığı tüm duyguları okura yüklemiştir artık. Yıllar yarlardan,yarlar yıllardan vefasız…Kara baht bir kasırga gibi…Bu ne baş döndürücü iş?Geceler günleri, günler geceleri, cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor…’’ Böyle akıcı, böyle sanatkarane ve böyle nesirle bütünleşmiş bir paragraf o dönemde ancak Yahya Kemal ile yeni bir akımı başlatma çabası içerisinde olan birisinde görülebilirdi . ’1912’de Türkiye’ye dönen ve Fransa’dayken zihninde uyanan bir ’öz şiir’’ arayışıyla, tıpkı batı edebiyatlarındaki örnekleri gibi, kadim Yunan sanatından hareket ederek yeni bir şiir tarzını benimseyen ve deneyen Yahya Kemal, bu konuda nesir yazarı olarak Yakup Kadri’yi yanında bulur. Bu düşünce, asri/çağdaş Türklerin artık Osmanlı veya Orta Asya Türkü değil, Akdeniz havzasının Türkü olacağı felsefesinden hareket etmektedir. Biz de bir havza medeniyeti’nin çocukları olarak edebiyatımızı bu kaynakta arayacaktık. Böylece adına neo-hellenisme yahut nev-yunanilik dedikleri bir edebi mektep tasavvur eden Yahya Kemal ve Yakup Kadri bu yolda bir takım denemelere giriştiler’’ İşte Erenlerin Bağından ve yazarın birkaç nesir yazısı daha bu düşüncenin birer ürünüdür. İçine girdiği mistik havanın etkisiyle Yakup Kadri insanın yaşadıkça daha çok kirlendiğini, evrende şahit olduğu her yeni şeyin ruhuna bir çizik daha attığını, böylelikle anlam denen hamurun gittikçe çirkinleştiğini anlatır ve en çok da gençliğine yanar insanoğlunun. ’’... yerimize döndüğümüz vakit sen de, ben de solgun ve yorgunduk ve kalbimiz bomboştu ve vücudumuzdaki ter donmuştu. İşte bütün gençliğimiz böyle geçti. Doğduğumuz gün, yüzümüzde gülen ışık söndükçe zalim tayflar bizi taştan taşa sürüklüyordu’’ Alında çizgilerin çizgileri doğurduğu gibi, hayatımızda da olumsuzluklar olumsuzlukları doğurmuştur. Bunlar öyle beklenmedik bir zamanda öyle şiddetli tesir etmiştir ki yüreğimize, Yakup Kadri bunu ’kara baht bir kasırga gibi ’sözleriyle dile getmektedir. ’Dünyayı idam mahkumlarıyle dolu bir zindana benzeten hakim doğru düşünmüş. Hepimiz için akıbet o meş’um şafak sökecek’’ sözlerinde bir mistisizme yöneliş hissedilir ki bunu ilk kez fark eden Halide Edip ’’Yakup Kadri artık bir mistik’tir. Güzlliği, kendi ruhunun bir tek pertevi olduğu muazzam ve nihayetsiz ışıkta gamlar, şahsi endişeler ve hasretler ruhunda süzülüyor, ta benliğinin arkasındaki engin boşluğa düşüyor’’ şeklinde açıklar. ’ Başlangıçta Fecr-i Ati savunmasını üstlenen,çok sert bir tenkitçidir. Edebiyattan ahlak telkinleri ve sosyal fayda bekleyenlere bu tarihlerde çok sert cevaplar verdiği…daha sonra bir kitapta toplayacağı Milli mücadele dönemi hikayeleri de İkdam gazetesinde çıkmakta ve okuyuculara Anadolu’da devam eden savaşı hatırlatmaktadır’’ Enginün’ün bu tespiti takdire şayandır. Zira dönem, şartlara göre değişen bir yazım anlayışını gerektirmektedir. Ayrıca Akyüz’ün "Fecr-i Ati’de bulunduğu zamanlar bu topluluğun bütün özelliklerini benimseyen ve tamamıyla ferdiyetçi bir sanat anlayışına sahip bulunan Yakup Kadri, Balkan Harbi'nin hemen hemen bütün Türk aydınlarında meydana getirdiği uyanıklılıkla ’sanat için sanat’ görüşünün pek doğru olmadığına inanmıştı. Ancak gerek alışkanlıkları ve gerekse kendi iç dünyasına yönelmekten hoşlanan yaratılışı yüzünden, bu inanç değişikliğine rağmen, hayata kolay kolay yönelemedi. Birkaç yıl süren bir bocalama ve arama dönemi içinde,Yahya Kemal’le birlikte bir nev-yunanilik çığırı açmayı bile düşündü. Fakat Balkan Harbinden sonra Birinci Dünya Savaşının da bütün memlekete yaygın çok açık ve acı gerçekleri karşısında, 1916’dan başlayarak yurdun gerçeklerini ve milli duyguları ele alan hikayeler ele yazmaya başlar. Böylece Milli Edebiyat hareketine katılmış olan yazar, yenilgi ile biten savaşın acılarını unutabilmek için, bir ara, romantizmle karışık bir mistisizm içine gömüldü.’’ görüşleri de yazarın yazın hayatında yaşadığı gel-gitleri çok açık bir şekilde ortaya koyar. Onun hikaye ve romanlarındaki kahramanlarının çoğunda kendisinden izler bulunduğuna Halide Edip de katılır. Her yol ayrımında,düşmanlara pusuda rast gelmeleri ve ilginçtir yazarın bu düşmanları bazen pınar perileri bazen de onlardan daha tehlikeli deniz kızlarına benzetmesi, onun kadınlara bakış açısını da ortaya serer. "Aşk kaçınılmazdır’’ diyen ve romanlarındaki kahramanlarına ’’aşk kaderdir’’ sözlerini söyletip sonra da yaşananlardan pişmanlık duymasını anlamak bir hayli zordur doğrusu. '' Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan fena havası esiyor’’ sözlerinde bir tedirginlik hissedilir. "Bu tez ve tatsız seyahatte o kadar çirkin şeyler gördükten sonra…’’ cümlelerinde ise yaşamı tatsız bir seyahate benzetmesi oldukça iç karartıcıdır. Lakin onun, herkesin kendisiyle yapması gereken bir hesaplaşmayı yapmış olması, kendisinin Cumhuriyet dönemindeki eserleriyle Türk Edebiyatının önemli yazarlarından birisi olmasını sağlamıştır. KAYNAKÇA 1. AKYÜZ, KENAN "Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860-1923" İnkılap Kitabevi,2005 2. ENGİNÜN, İNCİ "Yeni Türk Edebiyatı Tanzimat’tan Cumhuriyet’e 1839-1923, Dergah Yayınları, Ekim 2007 Orhan "Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı’’, Dergah Yayınları, İlk Baskı M. Yahya EFE Sevgili okurlarım, bugün benim doğum günüm… Doğum günümde, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Erenlerin Bağından’ kitabında ki şu sözlerini hatırlayınca duygulu anlar yaşadım. “Yıllar yarlardan, yarlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç rahmetmeyecek acımayacak mi?”Yılların yarlardan vefasız olmasına rağmen, arkadaşlarımdan aldığım dostluk mesajlarıyla, duygusallığı bırakıp güne mutlu olarak başladım. Sevgi, güven ve takdir duygusuyla yazılmış mesajlar için, teşekkür ediyorum bu değeli dostlarıma. Peki, dost ve dostluk nedir sizce?Yürekleri sevgi dolu, sempati ilgisi ile birbirlerine bağlı kimseler vardır. Bu kişileri arkadaşça ötekine bağlayan, yakınlık sağlayan sevgi duygusudur. Bu güven dolu sevgi duygusu ise, dostluğu meydana getirir. Dost; sevilen, güvenilen, sırdaş, yakın arkadaş ve iyi görüşülen kimsedir. Dostluk ise; ferdi ilişkilerden kurulduğu gibi aileler, toplumlar veya milletlerarası ilişkilerde de kurulur. Güven duygusu içinde aralarında iyi münasebetler bulunan insanlar, aileler, sivil toplum örgütleri ve milletlerde birbirleriyle dostturlar. Bir şeye düşkün olan veya aşırı ilgi duyan insanlarda vardır. Örneğin; kitaba düşkün olan ve aşırı ilgi duyan insanın dostu kitaptır. Hayvanları çok seven ve ilgi duyan insanın dostu hayvandır. Mesela köpek sahibinin en sadık dostudur. Bunu iki yıl önce kaybettiğim köpeğim Maço’dan biliyorum. Dost kolay kazanılmaz. İlgi ister, sevgi ister ve zaman ister. Fakat bazı insanlar birbirleriyle hemen kaynaşabilirler ve çabuk dost edinirler. Bunlar dost canlısı insanlardır. Oysa dostluğun sağlam temellere dayanması için, kişinin çevresindekileri iyi tanıması gerekir. Çevresindekileri iyi tanımadan edinilen menfaat dostlukları sonunda hüsranla biter. Gerçek dost; iyi gün dostu olduğu kadar kara gün dostu da olmalıdır. İnsana acı günlerinde dost olmayan kimsenin dostluğu sahtedir. Bazı insanlar menfaatleri icabı, kısa sürede yakınlık kurarak dost gibi davranıp arkadaş olurlar. Buna bürokraside çok rastlanır. Menfaatleri bitince de sizi tanımazlar bile. Bunlar özde değil, sözde olan sahte dostturlar. Dost bilinen bu kimselerden her an kötülük, yani dost kazığı görebilirsiniz. Eğer paylaşacak dostlarınız yoksa iyi şeylere sahip olmanın, bence hiçbir zevki yoktur. Bir ilin valisi ile belediye başkanı dost değilse. Biri dam öteki duvar diyorsa, ikisi de hizmet üretemez. Vatandaşın huzuru kaçar ve yine memleket zarar görür. “Dost ağlatır, düşman güldürür” derler. Çok doğru. Gerçek dost olan kimsenin söylediği sözler, bazen acı da olsa o insanın iyiliğine ve yararınadır. Onun için sevilen, güvenilen, yakın arkadaş ve dost seçerken çok dikkatli olmak gerekir. Aşağıdaki dostluk mesajını, tüm dostlarımla paylaşmak istiyorum “Başkalarına kendinden fazla değer verme. Ya onu kaybedersin, ya da kendini mahvedersin.” Dostluk güzel bir duygudur. Yürekleri sevgi dolu, güvenilen iyi arkadaş ve dostlar edinerek mutlu yaşayın.

yıllar yarlardan yarlar yıllardan vefasız